Okuduklarım

 
 
 
 
 
 
İngiliz Edebiyatının bir tek "en ünlü" romanı hangisidir diye sorulsa, bütün okurların seçeceği bir apıt mutlaka "Jane Eyre" olurdu. Charlotte Bronte, bu benzersiz şaheseri, şiirsel duygusallıığını son derece çağdaş bir gerçeklikle harmanlar. Günümüzün ruh doktorlarına taş çıkartacak bir gözlemcilikle irdelenmiş rengarenk kişiler, konusunun işlenmesindeki soluk kesici akıcılık ve gerilim, romanın kahramanı Jane'in neredeyse "feminist" diyebileceğimiz görüş ve davranışları, romanın hem ciddi, klasik bir edebiyat başeseri, hem de ateşli, sürükleyici, heyecanlı bir serüven romanı olarak okunmasını sağlar.
 
 
 
 



Göğsünde haç saplı bıçakla öldürülmüş bir adam.

Adamın kanıyla satırları çizilmiş bir İncil. İstanbul'dan Anadolu'nun derin! lim dinlerin kadim kiliselerine bir yolculuk. Hıristiyanlığın bu topraklardaki kökleriyle yüzleşme. Kavimler bahçesi olan ülkemizin tükenmeye yüz tutmuş kültürlerine bir saygı duruşu... Süryaniler, Nusayriler, Rumlar, Türkler, Kürtler ve bu toprakları ülke yapan halklar... Ülkemiz kültürüyle bezeli, merakla okunan bir roman...

"Genzini yakan koku uyandırdı onu. Bu kokuyu tanıyordu. Yıllarca kapalı kalmış bir kilisenin kokusu. Kilisede yakılan kandillerin, ufalanan taşların, eriyen mermerin, çürüyen ahşabın, yıpranmış sayfaların, küflenen cesetlerin kokusu. Dehşete düşmesi gerekirdi ama sadece çevresine bakındı. Usulca kımıldayan siyah bir leke gördü. Biçimsiz, belirsiz bir leke... Simsiyah bir siluet... Gülümsedi lekeye.

'Mor Gabriel,' diye mırıldandı.Leke yaklaştı, yaklaşınca insan cismine bürünüverdi. Siyahlar içinde bir insan. O insan başucuna geldi, kulağına fısıldadı: 'Beni tanıdın mı?'

'Mor Gabriel/ diye mırıldandı yine. Ağzından Mor Gabriel sözcükleri dökülürken müziği duydu; derinden, çok derinden gelen bir ayin müziği. Bilmediği bir dilde yinelenen tutkulu bir mırıltı, kendinden geçmiş birinin söylediği bir tekerleme. Aynı anda haçı fark etti. Gümüşten bir haç. Adam haçı elinde mi taşıyordu, yoksa göğsünde mi, anlamaya çalışırken, boşluğu ikiye bölen bir parıltı yandı söndü. Bir acı hissetti. Parıltı yeniden yandı söndü, acı kayboldu, bütün bedenine bir rahatlık yayıldı."






     'Son zamanlarda Melih Cevdet' i daha çok anlıyorum. (...) Senelerdir, durmadan yenilikler peşinde koşuyor. Her şiiri bir tecrübenin mahsulüdür. Melih Cevdet' e çok az şiir söylüyor diyenler, o şiirlerin ne ince süzgeçlerden geçirildiğini sezdikleri vakit ne kadar haksız olduklarını anlayacaklardır.'' (1 Mayıs 1946) ''Melih Cevdet 'Rahatı Kaçan Ağaç' adlı şiirinde mesut bir ağaçtan bahsediyor. O ağaç mesuttur; çünkü saadet kelimesini bilmiyor. Sadece, tabiat içinde yaşıyor. Tabiatsa güzeldir, sevilir; tabiat içinde, ancak mesut olunur. Halbuki insanlar içinde yaşayan, insanlardan gönül çekmeyi, dert çkmeyi öğrenen insan, kolay kolay mesut olmaz. Ağacı, kuşu, karıncayı kıskanır. Melih Cevdet de aynı kıskançlığı duyuyor.''(1 Kasım 1946)- Orhan Veli Kanık

      Bu kitapta Melih Cevdet Anday'ın ilk şiirleri ve 1946-1975 yılları arasındaki ilk basımları yapılan altısı bir arada sunuluyor: Rahatı Kaçan Ağaç (1946); Telgrafhane (1952); Yanyana (1956); Kolları Ölümü (1975). Kitaba ayrıca bu yıllar içinde yazılmış başka şiirler de eklenmiştir.







Yunus Emre, bütün kinlerin, ayrılıkların ötesine, bütün insanlara kardeşçe sesleniyor. Acıyı tatlıya, umutsuzluğu umuda, ölümü yaşamaya çeviren bir büyü var Yunusta:
Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun



Arka Kapak

AKLINDAN BİR SAYI TUT'un yazarı JOHN VERDON'dan...

New York'un en gözde dedektifiyken, basının kendisine yakıştırdığı isimden hep rahatsız olmuştu: Süper Dedektif. Bir bulmacayla karşılaştığında, mutlaka çözmek isterdi. Gurney'e göre her bulmacanın çözümü için mutlaka bir ipucu vardı.

Peki ya bu sefer yoksa?

Düğün günü öldürülen bir gelin… Ve olaya tanıklık eden yüzlerce davetli. Cinayeti kimin işlediği ortada, herkes kendinden emin ama ya hepsi zekice bir illüzyonla yanıltılıyorsa... Cinayet silahı dahil birçok detayda sürpriz akıl oyunlarını gördüğünde, Gurney tam bir psikopatla karşı karşıya olduğunu anlar.

Gurney şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemleri, soruları ve keskin bakış açısıyla soruşturmaya bambaşka bir boyut kazandıracaktır. Kim daha zeki; Gurney mi, yoksa müthiş bir illüzyondan ibaret katil mi? John Verdon'dan, akıl oyunlarının iç içe geçtiği, sıra dışı bir roman.


"Nitelikli bulmaca severler için paha biçilemez bir kitap."
CNN.com

"Yine ilki kadar şaşkınlık verici bir olay ve yine dahice çözümler."
Publishers Weekly

"John Verdon gizemli bir olayın akıl almaz örgüsünü işlerken hikayenin en beklenmedik anında ortaya çıkıveren, şeytani bir kurnazlığa sahip. Yazarın büyük ilgi gören AKLINDAN BİR SAYI TUT kitabından sonra beklediğinize değecek."
Washington Post






'Ahmet Ümit'ın son romanı, Bab-ı Esrar... Yaşamı, aşkı ve inancı yeniden düşünmek için... Yedi yüz yıldır çözülemeyen sır; Şems-i Tebrizi cinayeti...

Yedi yüz yıldır süren bir sevda; Şems-i Tebrizi ile Mevlânâ

Bab-ı Esrar sadece bir gerilim romanı değil, aynı zamanda bir sırlar kitabı.

Fantastik öğeleri kullanarak çok katmanlı bir dil yaratan Ahmet Ümit bu yapıtında Mevlevilik temelinde din ve inanç üzerine ilginç sorular soruyor. Din ile aşk arasında, inanç ile sevda arasındaki ilişkiyi bambaşka bir açıdan gözlerimizin önüne seriyor. Dünyayı, yaşamı, inancı ve aşkı, yeniden düşünmemiz, yeniden araştırmamız, yeniden okumamız için...



Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir diyerek çılgınlık derecesinde 'oyuncul' romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeyhe ve insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatııldığı düşsel / tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi. Batı'dan Doğu'ya, oradan da Yeni Dünya'ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. Yeni Dünya'da ise sadece 'başarı' ve hırs vardır. Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan'dır. Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri, yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans çalışmaları; dansı müzik ve aşkal ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes'a inanmaları ile gücünü yitiren bir tanrıdır. Aynı zamanda Bay Mantıksız, Bay İçgüdü, Bay Hayvani Sır, Bay Çingene, Mastürbasyon, Bay İnatçı Güç, Bay Küstahlık, Bay Doğa Eni İyisini Bilir...dir. Pan'ın en yakın arkadaşları ise 'insanın kalbiyle yaşamasını' savunan kendi kendinin kralı Alobar ve Kama-Sutra'yı bütün incelikleriyle bilen koku bilgesi Kudra'dır. Bugün Pan'ın, Alobar'ın ve Kudra'nın izleyicileri günahlarından pişman olmayan günahkârlar, inançsızlar, şehvetli kadınlar, müzisyenler, âşıklar, asiler, şairler ve delilerdir. Bu kitapta hayatlarını bir 'deney' olarak yaşayanlar anlatılmaz. Onların okumalarına da gerek yoktur








Kadın ve Aile İlmihali, aile sorunlarını İslam´ın sevgi düsturuna dayalı olarak aşmanın yollarını gösteriyor. Kısaca bu eserde fıkıhla ibret, hükümle hikmet, delille örnek iç içe işlenerek konular yeni bir tarzda okuyucuya sunuluyor.






Etkili Sınırlar Belirlemeye Başlayın... Hemen !

Çocuklarınız yanlış davranışlarda mı bulunuyor? Doğru davranmaları konusundaki ricalarınızı sürekli olarak duymazdan geliyor ya da red mi ediyorlar? Serbest ve otoriter anababalık yöntemleri arasında gidip geliyor musunuz - hem de hiç başarı gösteremeden? Daha iyi bir yol olduğuna ikna oldunuz mu? Gerçekten var. Çocuğunuza Sınır Koyma, çocuklarınızın düzgn bir ahlak ve davranış gelişimi için ihtiyaçları olan olumlu, saygılı ve eğitici ortamı sağlamanıza yardımcı olacak...

Robert MacKenzie tarafından yazılan bu çok okunan kitabın bu genişletilmiş baskısı, sadece yanlış davranış düzelten denenmiş teknik ve süreçleri göstermekle kalmıyor, aynı zamanda çocuklarınızdan istediğiniz ve beklediğiniz işbirliğini de garantiliyor. Bu kitap anababalara neler kazandırıyor?

- Anlaşılır, kesin ve etkili sınırlar koymak

- Çatışmalara ve güç mücadelelerine bir son vermek

- İşbirliğini teşvik edecek kurallar belirlemek

- Çocuklara sonu çözme becerilerini öğretmek

- Yanlış davranışlarla ilgili mantıksal sonuçlar uygulamak

Çocuklar, gelişimlerine yön verecek sınırlara ihtiyaç duyarlar. MacKenzie'nin uzmanlığında, sizler de mutlu ve tatminkar bir aile hayatı için gerekli olan öğretici sınırları nasıl oluşturacağınızı öğreneceksiniz.

Eğitim psikoloğu ve aile terapisti Robert J. MacKenzie, California'da aile danışmanı olarak çalışmakta ve anababa / öğretmen çalışma gruplarına eğitim programları sunmaktadır. Sınır Koyma programı ile ilgili seminerlerini de ülke çapında yaygınlaştırmaktadır.




Frank McCourt'un çocukluğunu anlatan Angela'nın Külleri dünyanın her yerinde büyük bir okuyucu kitlesi tarfından okundu ve çok sevildi. Büyük bir yoksulluğu anlattığı halde, McCourt'un kalemindeki sevecenlik ve ince mizah, satırların arasından sızan umutla birleşince, ortaya bir kurtuluş, bir başarı öyküsü çıkmıştı. Kitap birçok ödül aldı. (Pulitzer Ödülü - Ulusal Kitap Kriterleri Çevresi Ödülü - Los Angeles Times Kitap Ödülü). Pek çok dilde defalarca basıldı.

Umuda doğru işte bu öykünün devamı;

Frankie'nin yoksul bir göçmenden pırıl pırıl bir öğretmene ve mükemmel bir yazara dönüştüğü Amerika serüvenini anlatılıyor.

Frank, büyük çabalardan sonra on dokuz yaşında, New York'a gelmeyi başarır. Gemide tanıştığı bir papaz ona Biltmore Oteli'nde bir iş bulur. Otelde çalışırken, bu "sınıfsız" ülkedeki çarpıcı sınıflandırmayla tanışacaktır.

Umuda doğru, Frank McCourt'un Amerika'da yaşadıklarını, olağanüstü insancıl bir mizaha sararak büyüleyici bir dille anlattığı bir öykü.

Kitap "Angela'nın Külleri"nin devamı niteliğindedir.







Frank McCourt'un çocukluğunu anlatan Angela'nın Külleri dünyanın her yerinde büyük bir okuyucu kitlesi tarafından okundu ve çok sevildi. Büyük bir yoksulluğu anlattığı halde, McCourt'un kaleminden sevecenlik ve ince mizah, satırlarının arasından sızan umutla birleşince, ortaya bir kurtuluş, bir başarı öyküsü çıkmıştı. Kitap birçok ödül aldı (Pulitzer Ödülü - Ulusal Kitap Kritikleri Çevresi Ödülü - Los Angeles Times Kitap Ödülü). Pek çok dilde defalarca basıldı. Umuda Doğru işte bu öykünün devamı; Frankie'nin yoksul bir göçmenden pırıl pırıl bir öğretmene ve mükemmel bir yazara dönüştüğü Amerika serüvenini anlatıyor. Frank, büyük çabalardan sonra on dokuz yaşında, New York'a gelmeyi başarır. Gemide tanıştığı bir papaz ona Biltmore Oteli'nde bir iş bulur. Otelde çalışırken, bu "sınıfsız" ülkedeki çarpıcı sınıflandırmayla tanışacaktır. Askere alınıp Almanya'ya gönderilir. Orduda köpekleri eğitmeyi ve daktilo kullanmayı öğrenir. 1953'te Amerika'ya döndüğünde doklarda çalışmaya başlar. Amerika, Frankie'nin karnını doyurmuştur; ama yüreği hala hoşnut değildir. Çevresindeki tüm göçmenler, ülkelerindeki benzer yaşam biçimlerini benimser ve ısrarla başka bir şeyin imkansız olduğunu söylerken, onun hayallerinde okuyup eğitim görmek, Amerika'da Amerikalılar gibi yaşamak vardır. On dört yaşında okulu bıraktığı halde, kendini, New York Üniversitesi'ne kabul ettirmeyi başarır. Orada, uzun bacaklı, sarışın, su katılmadık bir Yankee'ye aşık olur ve hayallerini gerçeğe çevirmeye çalışır. Ancak dünyadaki yerini, öğretmenliğe -ve yazmaya- başladıktan sonra bulacaktır. Umuda Doğru, Frank McCourt'un Amerika'da yaşadıklarını, olağanüstü insancıl bir mizaha sararak büyüleyici bir dille anlattığı bir öykü. 





ARKA KAPAK YAZISI:

Çağdaş edebiyatımızın en sevilen yazarlarından Ayşe Kulin, Gizli Anların Yolcusu ile bir kez daha okurlarını şaşırtıcı gerçeklerle yüzleşmeye zorluyor. Bu kitap yerleşik ve düzenli hayatlarımızın nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunu, bir anda yıkılıp gidebileceğini gösteriyor bize... Acı bir kaza... Bir anda ağızdan kaçan bir söz... Ansızın yayınevine gelen bir dosya... Birbirine dolanmış eşarplar... Bütün bunlar, aykırı bir aşkın başını ve sonunu belirlemeye yeter mi?

Gizli Anların Yolcusu, pek çoğumuzun anlamakta zorlandığı, yargılamakta ısrar ettiği bir aşkın romanı. Ayşe Kulin her zamanki ustalığıyla yaklaşmaya korkulan bir konunun üstüne giderek tabuları yıkmayı deniyor.

Bu romanda sadece aşkı değil, toplumun zorladığı hayatları, harcanmış çocuklukları, kendi içindeki sırlarla en yakınlarını yaralayan ailelerin öykülerini soluk kesen bir tempoyla okuyacaksınız.





Coğrafyanın gizemine işaret eden roman dünyada ilk kez Türkçe yayımlandı!

Aileleriyle birlikte uzun süredir yaşadıkları sessiz ve sıkıcı kasabadan büyük kente taşınan Alt Kardeşler Chris ve Francis’in yaşamı, sinemadan dönerken yağmura yakalandıkları bir akşam hiç ummadıkları biçimde değişir. Daha doğrusu, bir karabasana dönüşür. Yağmurdan kaçmak için sığındıkları, tuhaf nesnelerle dolu dükkânda, izinsiz atıştırdıkları leziz şekerler çocukları hızla yaşlandırmaya başlar. Tek kurtuluş yolları, eski bir dünya haritasında beliriveren bilmeceleri çözmektir. Başlangıçta, kolay görünse de, peşlerine bir de hırslı muhabir Wrangler takılınca, hem ondan kaçmak, hem de yaşlanmanın ağırlaşan koşullarıyla baş etmek haritanın gizini çözmelerini nerdeyse olanaksızlaştırır…


Oğlunun sorun yaşadığı dersleri sevmesi için kitaplar yazan Vladimir Tumanov, ikinci kitabında coğrafyaya eğiliyor. İki kardeşin başlarına açtıkları dertten kurtulabilmeleri için, harita kullanma becerilerinin gelişmesi gerekiyor. Bilmecelerde ipuçları verilen ülkelerin, dünya haritası ve ansiklopedi kullanılarak bulunmasıyla ilerleyen roman, hem öğrenmeyi eğlenceli kılıyor, hem de coğrafyanın yaşamımızdaki önemini vurguluyor. Eldeki verileri değerlendirerek problem çözmeye yönlendiren kitap, birbirinden ilginç bilmeceler sayesinde harita okumayı geliştirirken, ansiklopedi gibi başvuru kaynaklarından araştırma yapmaya da özendiriyor.







ARKA KAPAK YAZISI:

Aniden kaybolan genç bir kız: Mine... Âşık olduğu kızı arayan bir MÎT görevlisi: Sedat. Yasak bir aşk. İstihbarat örgütünün içindeki entrikalar. Askerlerle, sivillerin çatışması... Günümüz İstanbul'undan renkli insan portreleri. Karanlık sokaklarda soluk soluğa bir koşuşturma. Örgüt evlerine düzenlenen baskınlar, yargısız infazlar, kayıtlara geçmemiş ölümler. Kayıtlara geçmemiş ölümlerin parçaladığı yaşamlar... Türkiye'nin yakın geçmişine insani bir bakış... "Bakışlarımı konağa çeviriyorum. Görenlerde korku ve ürperti uyandıracak bu bina bana hüzün veriyor. Onu daha önce hiç görmemiş olmama karşın aramızda çözümleyemediğim bir bağın varlığını hissediyorum. Bahçedeki çürümüş yapraklara basarak binanın kapısına doğru yürüyorum. Kanatlı demir kapının üstünde, yer yer çatlamış mermer alındaki kabartma dikkatimi çekiyor. Kabartmada ilk seçtiğim bir yıldız oluyor. Yıldızın hemen altında, namluya benzer bir başka şekil var, bunun bir tabanca olduğunu anlamakta gecikmiyorum. Tabanca kabzasının altına bir de yarımay oyulmuş. En yukarıda yıldız, altında bir tabanca ve kabzasının hemen ucunda bir yarımay. Bu amblemi bir yerlerden hatırlıyorum ama çıkaramıyorum."




Çocuğumun kitaplarını önce ben okuyorum. Bu da onlardan biri ve harika bir macera kitabı.

ARKA KAPAK YAZISI:

Bir kraliçeyi, kapatıldığı zindandan matematikle kurtarmak mümkün mü dersiniz?

Aleks, yolda bulduğu tuhaf kalemin en zor matematik problemlerini bile çözüverdiğini fark edince çok sevindi. Derken, kitaplığında ortaya çıkıveren esrarengiz bir kitap, hem onu hem de arkadaşları Sam ile Vanessa'yı neredeyse esir aldı. Kitapta anlatıldığına göre, kötü Kral Rechner'in şatosuna hapsettiği Zümrüt Kraliçe Jayden'ın, üzerine kilitlenen kapıları açabilmek için 400 bilmeceyi çözmesi gerekiyordu. Kraliçeye de ancak çocuklar yardım edebilirdi. Oysa, giderek zorlaşan matematik bilmecelerini çözmek olanaksız gibiydi.




Dini roman. Manevi duyguları geliştirme yönünden güzeldi. Arka kapak yazısını bulamadığım için yayınlayamıyorum.



ALINTI:
     Ara sıra gittiğim, yemekleri ve servisi çok güzel olan bir restoran vardı. Son iki yıldır girmediğim bu restorana, geçen hafta uğradığımda, sahibi her zamanki sıcaklığıyla karşıladı. Rezervasyonla dahi zor yer bulunan bu restoranın yarısından fazlasının boş olması dikkatimi çekti. Merak edip sordum. Başladı anlatmaya; Hocam, işler önceki gibi değil. Burada 25 kişi çalışıyor. Vergisi, sigortası, aşçısı, garsonu, kirası, elektriği, suyu derken inanılmaz giderlerimiz var. Vergi dairesi, SSK, belediye, elektrik, telefon ve su derken, her gün bir yere ödememiz var. bir şeyler satarak ayakta kalabiliyoruz. Dört ay önce otomobilimi, geçen ay da servis aracımızı sattım. Bu arada, bir de ortak aldım. 42 yaşındayım. Altı ay önce bay-pass oldum. Doktorlar da stresten uzak durmamı öneriyorlar. Ne yapacağımı bilemiyorum. biran kulaklarıma inanamadım, o işleri çok iyi olan ve kim bilir ne yatırımlar yapmıştır ve ne kadar mutludur dediğim kişi, son derece sıkıntılı vaziyetteydi....
Dayanamadım; Bak sana bir fıkra anlatacağım dedim. bir gün psikiyatristin muayenehanesine üzüntülü vaziyette birisi gelmiş ve başlamış konuşmaya, Benim ekonomik durumum son derece iyi. Maddi anlamda ulaşamadığım şey yok gibi. Sağlığımda yerinde. ancak bir sorunum var. Nedir o? Neşelenemiyorum. Sürekli moralim bozuk. Şöyle gülmek, bazen kahkaha atmak, eğlenmek istiyorum. İşte bunun için size geldim. Arkadaş, işin doğrusu bu olay, benim uzmanlık alanıma girmiyor. Ancak sana bir öneride bulunabilirim. Şu karşıya 10 gün önce bir sirk geldi. Bir de palyaço var. Ben gittim. Çok güzeldi, özellikle de o palyaço harikaydı. Gülmekten yerlere yattım, o kadar çok eğlendim ki... Sana da o sirke gitmeni özellikle o palyaçoyu seyretmeni öneririm. Bunun üzerine adamın suratı iyice asılmış ve adeta fısıltı halinde konuşmuş;

O PALYAÇO VAR YA... O BENİM İŞTE
Fıkrayı bitir bitirmez restoranın sahibi heyecanla atıldı:
HOCAM, O PALYAÇO VAR YA O BENİM İŞTE.....
O sırada konuşmalarımızı dinleyen masadaki diğer arkadaş aniden söze girdi HAYIR!.....O PALYAÇO BENİM...
Sonra bir başkası.... Anladım ki çoğumuz, o palyaço gibiyiz.




ARKA KAPAK YAZISI:

Bir adam, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır: “Aklından herhangi bir sayı tut – 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı.” Adam öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: “Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin… küçük zarfı aç.”
“Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658.”
Sıradanlıklara meydan okuyan, anında başınızı döndürecek ve ilgi çekici karakterlerinin kalp atışlarını tüm gerçekliğiyle hissedeceğiniz bir kitap – Aklından Bir Sayı Tut kolay kolay unutmayacağınız bir roman.





ARKA KAPAK YAZISI:

Orhan Pamuk'un "en renkli ve en iyimser romanım", dediği "Benim Adım Kırmızı", 1591 yılında İstanbul'da karlı dokuz kış gününde geçiyor. İki küçük oğlu birbirleriyle sürekli çatışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir koca, sevgili aramaya başlayınca, o sırada babasının tek tek eve çağırdığı saray nakkaşlarını saklandığı yerden seyreder. Eve gelen usta nakkaşlar, babasının denetimi altında Osmanlı Padişahı'nın gizlice yaptırttığı bir kitap için Frenk etkisi taşıyan tehlikeli resimler yapmaktadırlar. Aralarından biri öldürülünce, Şeküre'ye aşık, teyzesinin oğlu Kara devreye girer. İstanbul'da bir vaizin etrafında toplanmış, tekkelere karşı bir çevrenin baskıları, pahalılık ve korku hüküm sürerken, geceleri bir kahvede toplanan nakkaşlar ve hattatlar sivri dilli bir meddahın anlattığı hikayelerle eğlenirler. Herkesin kendi sesiyle konuştuğu, ölülerin, eşyaların dillendiği, ölüm, sanat, aşk, evlilik ve mutluluk üzerine bu kitap, aynı zamanda eski resim sanatının unutulmuş güzelliklerine bir ağıt.

"Genç Türk Romancısı Orhan Pamuk, Avrupa'ya roman nasıl yazılır, gösteriyor."
- Frankfurter Allegemeine, Almanya

"Orhan Pamuk'u herkes okumalı."
- The New Statesman, İngiltere




ARKA KAPAK YAZISI:
Bir Anılar Denizi…

Ankara’da uzak iklimleri merak eden gençlerin kitap okuma merakından başlayıp hücrelere, dağlara ve ıssız Avrupa başkentlerine uzanan bir macera bu…

Öncelikle benim ama bir anlamda hepimizin hayatına dair bir anlatı.

Kitabı okuyacak olan genç kuşakların ,bizimkinden daha mutlu bir Türkiye’de yaşamalarını dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden.
BENİM DÜŞÜNCEM:
Çok akıcı  ve etkileyici.  Elimden bırakamadım.
Türkiye’nin geçirdiği zor dönemleri anlayabilmek  için de iyi bir kitap.


2 yorum:

Baki Güzelpınar dedi ki...

Okumak çok güzel canım.

Nergiz GP dedi ki...

Teşekkür ederim canım.